Can Dundar'dan Guzel Bir Alinti
Tarih: Çarþamba, Mayıs 01 @ 11:54:43 PDT
Konu Basligi: Genel Dedikodular

...Almanya'da ilk düzenli þehir içi ulaþım seferleri baþlayıp da orta ve alt sınıftan insanlar kenti bir ucundan bir ucuna gezme imkanına kavuþtuklarında Alman sosyolog Georg Simmel o korkunç teþhisi koymuþtu ;"Ýnsanlık tarihinde ilk kez iki insan yan yana bu kadar yakın oturup, bedenlerine okundukları halde saatlerce birbirleriyle konuþmadan yolculuk yapıyorlar "

Bir iletiþimci olarak beni ilgilendiren, düþündüren, kaygılandıran bir saptama bu.......



X KUÞAÐI

Bu yalnızlıða nicedir aþinayız. Çocuklarımız bir süredir, uyku öncesi masallarını yataklarının baþucuna konan bir teypten dinliyorlar. Oyunlarını bilgisayarda oynuyorlar. Derslerini videodan izliyorlar, kahramanlarını televizyondan seçiyor, sevgilileriyle internette buluþuyorlar. Bütün bunlar olup biterken bir odanın içinde yapayalnızlar. Yüzyılın bizi getirip bıraktıðı nokta burası...

Onlara "Biberon kuþaðı" demek geliyor içimden. 80'lerin ekonomik özgürlüðünü kazanmıþ, "yuppie" annelerinin "memelerim sarkar" endiþesiyle emzirmeden yetiþtirdiði bebekler, büyüyüp yüzyılın sonunda ergen oldular. Daha cinsellikle tanıþamadan, AIDS ile karþılaþtılar. Doðum kontrol haplarının yaygınlaþması sayesinde özgür seksin kapısını aralayan ebeveynlerinin aksine, tanımadıkları bir virüs yüzünden özgür seksin kapısını çektiler. Bu korkunun zoruyla, giderek yalnızlıðın güvenli issızlıðını keþfettiler.

Þimdi "dokunmadan yaþamanın" tadını çıkarıyorlar. Markete gitmeden, internetten sipariþ verip, bilgisayar aracılıðıyla alıþveriþ yapıyor, doktorlarına röntgen filmlerini "mail"leyip, uzaktan muayene oluyorlar.

Onlara "X kuþaðı" da deniliyor ; "ölü kuþak" yada "neidiðü belirsiz nesil" anlamında... En belirleyici özellikleri yalnızlıkları... Danstan, "bir bele sarılmanın hazzı"nı anlayan büyüklerinin aksine, kulaklarında walkmanle "techno" ritminde tek baþına dans etmekten haz alıyorlar. Sofra baþında aileyle birlikte deðil, odalarında ekran karþısında veya burgercide ayaküstü, ama mutlaka yalnız "atıþtırmayı" tercih ediyorlar. Gazete okumuyor, "göz atıyor"lar. DVD'deki filmi zıplayarak izliyor, kitabı sayfa atlayarak okuyorlar. Internette gezinirken, aynı anda telefonla konuþabiliyor, yemek yiyebiliyor, televizyon izleyebiliyor ve dergilere göz atabiliyorlar. Uzun seviþmeler yerine üstünkörü "dokunuþ"ları, uzun konuþmalar yerine, kısa "sunuþ"ları seviyorlar.

"Internette gevezelik" sitelerinden birine girip, yarattıkları yeni dili görmelisiniz. Hep bir yere yetiþme telaþındaymıþ gibi düþünen, konuþan, yazan bir neslin kendine özgü dilini kuruyorlar ; "Hi" ( "Hay" okunur, selam yerine geçer ) ile baþlayıp "Bye" ( "Bay" okunur, veda niyetine kullanılır) ile biten "N'aber" sorusunun "N'olsun" diye yanıtlandıðı garip bir geyik muhabbeti.....

En çok, kitapçılarda "Ünlü Roman özetleri" türünden kitaplar görünce onları anımsıyorum. Yüzyılın baþındakilerin hayata bakıþlarını deðiþtiren kitapların sadece konularıyla ilgileniyorlar. Saðlıklı yaþıyor, iyi kazanıyor, kolay harcıyorlar....hem parayı hem dostlarını.....Markalarını, okullarını, kariyerlerini, ailelerinden, arkadaþlarından, fikirlerinden daha çok önemsiyorlar. Hayatı "zap" layarak yaþıyorlar. Bilgisayarlarında olduðu gibi özel hayatlarında da "sörf" yapmayı, derine dalmadan yüzeysel iliþkiler kurmayı, kök salmadan dolaþmayı yeðliyorlar.

Bu"kök salamama" meselesi, Türkiye açısından özellikle önemli....Geçenlerde bir arkadaþım "Farkındamısın ? "dedi, "hiçbirimiz dedemizin mezarının olduðu kentte oturmuyoruz artık". Hrant Drink'in televizyonda anlattıðı öykü dahada dramatikti. Her gittiði yeri çiçeklerle bezeyen bir dostunun, son yerleþtiði evinin bahçesini çırılçıplak bulunca nedenini sormuþ Hrant þu yanıtı almıþ ; " Ne zaman bir aðaç ektimde meyvesini yiyebildimki...."

Öylesine köksüz, öylesine göçebe, öylesine gezgin bir toplumuz ki hala... Yerleþemedik gitti..... Dedelerimizin mezarlarının olduðu yerleri terk ettikten sonra, ilkin evimizi, derken iþimizi, aþımızı ve nihayet bütün yaþamımızı deðiþtirdik.Bütün bunlar yarım asır içinde olup bitti ve hepimizde öyle bir travma yarattı ki, hala altından kalkamıyoruz.

"Travma" dedim de aklıma geldi. Eski dosyalarımda bulduðum bir haber þöyle diyor ; " 13 yaþındaki Soner, halası olarak bildiði kiþinin aslında babası olduðunu öðrenince þok oldu." Bu öyküden yola çıkarak, yüzyıl sonunda cinsel kimliklerimizin ve seks hayatımızın aldıðı þekillerden söz etmek istiyorum.

Azzz sonraa...
Can Dündar 'ın 2000 yılına-milenyuma- girerken Ýmge Kitabevi tarafından yayınlanan "Nereye?" isimli kitabından alıntı yapılmıþtır.



Bu bir Delikodu.com haberidir ;)
index.php

Haberin adresi:
index.php/article.php?sid=352